Güle Güle Görüşürüz Ne Demek? Ayrılığın Psikolojisine Dair Derin Bir Bakış Bir Psikoloğun Meraklı Girişi Bir psikolog olarak en çok ilgimi çeken şey, insanların “küçük” cümlelerle büyük duyguları nasıl taşıdığıdır. “Güle güle görüşürüz” dediğimizde, gerçekten neyi söylüyoruz? Basit bir veda mı bu, yoksa bağ kurma ihtiyacımızın zarif bir dışavurumu mu? Bu ifade, hem bir bitişi hem de bir devam vaadini içinde taşır. “Görüşürüz” derken geleceğe bir köprü kurar, “güle güle” derken duygusal bir yumuşatma yaparız. Yani aslında hem ayrılığın acısını hem de yeniden buluşmanın umudunu aynı anda yaşarız. Bilişsel Psikoloji Perspektifi: Sözcüklerin Zihinsel Kodları Bilişsel psikolojiye göre dil, yalnızca iletişim…
Yorum BırakKategori: Makaleler
Gül Yağı Neden Pahalı? Psikolojik Bir Mercekten Bakış İnsan Doğasında Lüks Arzusu ve Gül Yağının Psikolojik Çekiciliği Bir psikolog olarak insan davranışlarını anlamaya yönelik sürekli bir merak içindeyim. Her şeyin bir anlamı olduğunu, ardında insanın derinlemesine düşüncelerinin ve duygularının olduğunu biliyorum. Bu yüzden, basit bir parfüm ya da kozmetik ürünü gibi görünen şeylerin bile, insan psikolojisinde derin izler bıraktığını fark etmek beni şaşırtmaz. Gül yağı gibi özel bir ürünün pahalı olması, sadece onun nadirliğiyle ilgili değil, insan zihninin bir arzu, lüks ve değer algısı ile olan bağlantısından kaynaklanıyor. Gül yağı, yalnızca hoş kokusuyla değil, aynı zamanda tarihsel olarak, sağlıkla ilişkilendirilen…
Yorum BırakGüherçile Nedir, Ne İşe Yarar? Tarihsel Bir Madde Üzerine Düşünsel Bir İnceleme Güherçilenin Kökeni ve Doğası Güherçile, kimyasal olarak potasyum nitrat (KNO₃) formülüne sahip, doğada kristal halde bulunan bir bileşiktir. Tarih boyunca hem bilim insanlarının hem de devletlerin ilgisini çekmiştir. Çünkü bu madde, yalnızca bir mineral değil; güç, üretim ve bilgi arasındaki tarihsel ilişkinin bir sembolüdür. Güherçile, ilk kez Orta Çağ döneminde Asya’da keşfedilmiş, daha sonra Avrupa’ya ulaşarak barutun en önemli bileşeni haline gelmiştir. Çinliler, 9. yüzyılda bu maddenin yanıcı özelliklerini fark ettiklerinde, insanlık tarihinde yeni bir çağ açılmıştır. Barutun doğuşu sadece savaş teknolojisini değil, aynı zamanda siyasi dengeleri de…
Yorum BırakGözetim Ne Demek TDK? Tarihsel Bir Bakışla Toplumsal Dönüşümün İzinde Tarihin tozlu sayfalarını karıştırırken hep aynı soruya takılırım: “İnsanlık birbirini izlemeyi ne zaman öğrendi?” Her dönemin bir denetleme, bir gözetme biçimi olmuştur. Antik çağlarda bu, kralların gözüydü; modern çağda ise kameraların, algoritmaların soğuk bakışı. Gözetim kavramı, yalnızca teknolojik bir olgu değil; insanlık tarihinin en derin sosyolojik reflekslerinden biridir. Bugün “gözetim ne demek?” sorusunu TDK tanımıyla başlayarak, geçmişle bugünü buluşturan bir perspektiften ele alalım. TDK’ya Göre Gözetim Ne Demek? Türk Dil Kurumu’na (TDK) göre “gözetim”; “bir kimsenin, bir işin veya bir kurumun düzenini, işleyişini korumak ve yürütmek amacıyla yapılan denetleme” anlamına…
Yorum BırakCemiyet Kanyak Nedir? Farklı Bakış Açılarıyla Anlamı ve Toplumsal Yansımaları Bazı kelimeler vardır ki, yalnızca bir içecek ya da nesne olmaktan çok daha fazlasını temsil eder. “Cemiyet kanyak” da tam olarak böyle bir terimdir. Kimine göre bir sofranın zarif tamamlayıcısı, kimine göre toplumsal statü göstergesi, kimine göreyse nostaljik bir kültür mirası… Bugün bu konuyu hem objektif verilerle hem de duygusal ve toplumsal etkileriyle ele alalım. Gelin, “Cemiyet kanyak nedir?” sorusuna farklı pencerelerden birlikte bakalım. Erkeklerin Bakış Açısı: Tarih, Veriler ve Gerçekler Erkeklerin çoğu meseleye olduğu gibi “cemiyet kanyak” konusuna da daha veri odaklı yaklaşır. Öncelikle kanyak, Fransızca kökenli “cognac” kelimesinden…
Yorum BırakGece Görüşlü Kamera Ne Demek? Karanlığın Ontolojisine Dair Bir Düşünce Denemesi Karanlık, insanlık tarihinin en kadim metaforlarından biridir. Bilinmeyenin, korkunun, gizemin ve bazen de hakikatin mekânı… Gece görüşlü kamera kavramı, bu kadim karanlığın içine insanın yeni bir göz yerleştirme çabasıdır. Ancak burada soru, yalnızca teknolojik bir aygıtın ne işe yaradığı değildir; insanın varlığı, bilme arzusu ve etik sorumluluğu üzerine yeniden düşünmeye çağıran felsefi bir davettir. Epistemolojik Bir Bakış: Görmek Bilmek midir? Epistemoloji, yani bilginin doğası üzerine düşünmek, bizi şu temel soruya götürür: Görmek, bilmek midir? Gece görüşlü kamera bize karanlığın içinde “görme” olanağı verir; ama gördüğümüz şey, gerçekten “bilgi” midir?…
Yorum BırakGeçmişin İzinde: Fenomenolojik Varlığın Tarihsel Serüveni Bir tarihçi olarak her yeni araştırmaya başladığımda, geçmişin sessiz yankılarını günümüze taşımaya çalışırım. Zamanın derinliklerinde kaybolan insan deneyimlerini anlamak, sadece tarihsel olayların kronolojisini değil, o olayların arkasındaki varoluşsal anlamı da çözümlemeyi gerektirir. İşte bu noktada, fenomenolojik varlık kavramı, insanın kendisiyle ve dünyayla kurduğu ilişkinin özünü anlamamız için eşsiz bir pencere açar. Fenomenolojinin Doğuşu: Varlığın Anlamına Dönüş 20. yüzyılın başlarında, Edmund Husserl tarafından temelleri atılan fenomenoloji, modern felsefenin bir kırılma noktasıdır. Husserl, felsefenin yalnızca soyut kavramlarla değil, insanın yaşadığı doğrudan deneyimle ilgilenmesi gerektiğini savunmuştur. Onun “şeylerin kendisine dönmek” çağrısı, insanın varlığı nasıl algıladığını, nasıl deneyimlediğini…
Yorum BırakAşağıda, bir edebiyatçının kaleminden, Bolu’nun kaç ilçesi olduğu sorusunu edebi imgeler, metaforlar ve anlatılarla zenginleştirerek ele alan özgün bir WordPress blog yazısı yer alıyor: Kelimelerin Kanatlarında: Yer Adlarının Öyküsüne Davet Bir edebiyatçı için bir yer adı, yalnızca coğrafi bir etiket değil; kapıyı aralayan bir düş, bir bellek koleksiyonu, bir karakter manifestosudur. “Bolu” dediğimizde yeşilin tonları, sis bastıran dağlar, kuşların çevirdiği göller, cevizli çöreklerin kokusu, tarihle harmanlanmış sokaklar gelir ilk düşe. Peki, bu düş yerleşmeli bir gerçekliğe kavuştuğunda, “Bolu kaç ilçesi” sorusu nasıl bir anlam kazanır? İşte bu yazı, edebiyat ve gerçeklik arasındaki ince çizgide gezinerek soruya yanıt verirken okuru kendi…
Yorum BırakBulmacada “Zorla” Ne Demek? Cevabın Ardındaki Dil Siyaseti ve Adalet Meselesi Hiç dürüst olalım: Bazı bulmaca soruları var ki sinir uçlarımıza basıyor. “Zorla” nedir? Bir çengel bulmacada küçücük bir kutuya sığdırılacak kadar basit mi, yoksa dilin kalın katmanlarına gömülmüş bir tartışma mı? Benim net iddiam şu: “Bulmacada zorla” denince akla gelen standart karşılık CEBREN olur—ama bu cevap tek başına masum değil. Neden mi? Çünkü bu tek kelime, sözlük/dil tarihi, erişilebilirlik ve bulmaca adaleti üzerine uzun bir parantez açıyor. Standart Cevap: “Zorla” = CEBREN Türkiye’de klasik çengel ve kare bulmacalarda “zorla” ipucuna en sık verilen karşılık CEBREN’dir. “Cebir yoluyla, güç kullanarak”…
Yorum BırakGİZ Nerede? Güç İlişkileri, Toplumsal Düzen ve Siyasetteki Yeri Güç, İktidar ve Toplumsal Düzen Üzerine Bir Bakış Siyaset bilimcileri, güç ilişkilerinin toplumların yapısını şekillendiren en temel faktör olduğunu uzun zamandır savunuyor. İnsanların birbirleriyle olan ilişkileri, sadece bireysel çıkarlar üzerinden değil, aynı zamanda kurumlar aracılığıyla da güç dengesinin nasıl kurulacağına dair toplumsal bir düzenin oluşturulmasıyla şekillenir. İktidarın nasıl şekillendiği, kimlerin bu iktidarı elinde bulundurduğu ve hangi araçlarla sürdürüldüğü, aslında toplumların hangi değerlerle yönetildiğini gösterir. Peki, bu güç ilişkileri içinde “GİZ” nerede duruyor? Gücün ve iktidarın boyutlarını derinlemesine incelediğimizde, özellikle toplumsal cinsiyet ve vatandaşlık kavramları devreye giriyor. Gizli Güç ve İktidarın Görünmeyen…
Yorum Bırak